19 Nisan 2012 Perşembe

Düzenli uykusuzluk!

Son zamanlarda sıkça yaşadığım bir problem olan uykusuzluk dün gece de yatağıma misafir olup demir kürdanlarını yerleştirdi göz kapaklarıma. Sanırım 2.öğretim öğrencisi olmanın sayılı kötü yanlarından biri de bu olsa gerek; "düzenli uykusuzluk!" Geç uyanmamın ve az yorulmamın katkılarıyla bu durum bende daha da büyüyerek geceleri aşırı şekilde problem yaratır oldu.
Dün gece de yine böyle geçmek bilmeyen bir geceydi.  Saat 01.30 sularında, erken kalkmak maksadıyla (yani bu 11 civarı oluyor) yatağıma yattım. Fakat geldiğini zannettiğim uykum daha içeri girmeden kapımdan bi selam çakıp yoluna devam etmişti anlaşılan. Yerine bolca düşünce ve uyuyamamanın verdiği siniri yollamıştı. Yine de ben kararlıydım, bu durum sabrımı taşırıp, baş ağrılarıma neden olmadan mışıl mışıl uykuya dalacaktım.
Sakince gözlerimi kapadım ve işe yaramayacağını tahmin etsem de "koyunları" saymaya başladım. Hepsini teker teker çitten atlatacaktım. Nihai amacımdı bu. Birinci koyun atladı. Derken peşi sıra iki, üç, dört, beş.. Beş..? Bi dakika bi dakika! Bu koyunun kalçaları neden bu kadar genişti?? Takılıverdi çite, atlayamadı. Bu kiloyla atlayamazdı tabii. Sahi bu koyunun poposu nasıl bu kadar büyüktü? Hem neden uyuyamayınca ille de koyun sayılırdı ki? Neden öküz değil? Ya da civciv.. Veyahut ben bir iguana sayabilirim mesela. Hem daha atraksiyonlu.. Çok bilmişlik yapıp tüm bunlar Amerika'nın bir oyunu bize koyun olmamızı aşılıyorlar diyerek saçmalamanın sınırlarını da zorlamıyorum tabii. Bunları düşünürken hepten uykum açılıyor maalesef.
Sonra bir titreme hissediyorum. Ne ki o? Yok canım, deprem değil. Ama şimdi deprem olsa ne olur diye düşünmeden de edemiyorum. Allah'tan ceketim kapının yanındaki sandalyenin üstünde asılı. En azından kaçarken alır, dışarı çıktığımda üşümem. Peki ama deprem olurken mi kaçmalıyım yoksa durmasını beklemeli miyim karar veremiyorum. Ya Marmara depremi kadar uzun olursa, 45 saniye bekleyecek miyim? En iyisi kaçmak.. Tüh keşke telefonumun şarjı full olsaydı, ya günlerce eve giremezsem? diye düşünüp kafayı buna takıyor, hatta bi ara kalkıp telefonumu şarja mı taksam diye ikileme düşüyor ve tembelliğime yenilip yatmaya devam ediyorum.
Uykuya ne oldu diyeceksiniz. Ne uykusu? gözlerim fal taşı gibi tavana dikildi bile..  Saçmalama Zeynep diyorum. Tekrar sakinleşip, gevşiyorum ve daha rahat bir şekilde gözlerimi yumup hayal kurmayı deniyorum.


Cennet gibi güzel ve ıssız bir koyun kumsalında tek başıma güneşleniyorum. Deniz tertemiz, kumlar sıcacık.. Güneş tenime işliyor sanki. Hafiften ılık bir rüzgar esiyor. Hiç bir derdim, tasam yok.. Uzaktan gelen kuş cıvıltıları ruhumu okşuyor. Tam uykuya dalacakken güneşin tenimi yakmaya başladığını farkediyorum. Sanırım günün en sıcak saatindeyim. Sonra bir kumsala göz atıyorum da, ya buralarda akrep falan varsa? Rahat edemiyorum, sıyrılıyorum hemen bu hayalden de.. Hayal senin neyine be kızım! Kapıyorum tekrar gözlerimi. Bildiğim tüm duaları okuyorum. Ve bir zaman sonra işkenceye dayanamayan bünyemle uykuya dalıp saçmalamalarıma rüyamda devam ediyorum.

2 yorum:

  1. 2.öğretim öğrencisi olmamama rağmen uykusuzluk konusunda aynı kaderi paylaşıyoruz diyebilirim :) Seninki yine iyi ben hiç ama hiç uyuyamıyorum. Kuzu yerine iguana saymak fikri çok güzel. :) En kısa zamanda deneyeceğim. Geçişlerinde mizahi bir hava var. Keyifle okudum.:)

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ediyorum, sonradan okuyunca pek beğenmesemde her gece kendimle cebelleşmemi paylaşmak istedim. Uyuyamamak gerçekten bazen tedavi gerektirecek kadar kötü bir hal alabiliyor. Kendimden pek ümitli olmasam da umarım seninki düzene girer :)

    YanıtlaSil